Bu yıl ramazan ayı ve sonrasında birkaç defa Batum’a gitme imkanı buldum. Gördüklerimi kısacada olsa sizlerle paylaşmak istiyorum. Ramazan ayında birkaç günde olsa Batum’da olmak bana çok huzur verdi. Ata toprağında oruç tutmak, sahura (yasluği) kalmak, iftar açmak, teravih kılmak bir çok duyguyu yaşatıyor. Batum’da ramazan ayında bir çok ilk yaşandı.
Öncelikli olarak Orta camiinde okunan mukabelelerden bahsetmek istiyorum. Belki Osmanlının çekilişinden sonra ilk defa Orta camiinde mukabele okunuyor. Türkiye’de hafızlık eğitimlerini tamamladıktan sonra memleketlerine dönen Batum’lu genç hafız kardeşlerimiz boş durmayarak orada da hafızlar yetiştirdi ve yetiştirmeğe de devam ediyorlar. Mizani derneğinin bünyesinde hafızlık eğitimi alan bu genç kardeşlerimiz bu yıl Orta Camiinde bir ay boyunca mukabele okudular. Öğle namazı öncesi okunan mukabelelere cami cemaatinden özellikle ihtiyarlar rahlelerindeki kuranı kerimlerden mukabeleye eşlik ettiler. Genç hafızların davudi seslerinden çıkan tilavetler karşısında etkilenmemek ve manevi alemlere dalmamak ise mümkün değil. Bu kardeşlerimize gönülden teşekkür ediyorum.
(Orta Camiinde mukabele)
Orta camii Batum şehir merkezinde Osmanlı döneminden kalan tek camii, diğer iki cami Aziziye ve Ahmediye camiinden şimdi bir iz yok. Orta camiinin Çarlık Rusyası döneminde karakol olarak kullanıldığına dair arşivimizde bir belgeye de rastladım. Orta camiinde teravih namazları ise ayrı bir huşu içinde kılınıyor. Ramazan ayının sonunda derneğimiz tarafından Batum’da bir de iftar düzenlendi, Türkiye’den milletvekilleri ve trt genel müdürünün de katıldığı iftara Acara özerk cumhuriyeti başbakanı ve bir çok devlet adamı katıldı. Batum’da bayramın güzelliğini ise sayın Fehmi Koru köşe yazısında ifade ederek hislerimize tercüman olmuştur.
(Fehmi Koru Batum'da)
Üç gece Hulo kasabasında kaldım. Gürcistan Dostluk Derneği ve Batum Türkiye Dostluk Derneği’nin organizesiyle gerçekleştirilen sünnet organizasyonunda fedakârca çalışan Yeryüzü Doktorlarının gönüllü sağlık ekibi ile birlikte idim. Batum’dan yola çıkarak Helvaçavur ilçesinden geçerek Acara suyu takip edilerek Hulo’ya gidiliyor. Yol boyunca Keda ve Şuahevi adında iki ilçe ve irili ufaklı köyler var. Tabelalar Gürcüce ve İngilizce. Bu arada şunu belirtmeden geçemeyeceğim ineklerin Hindistan’dan sonra en rahat ettikleri yer halde Gürcistan, yol boyunca sürekli karşınıza inekler çıkıyor ve hiçbiri de araçlardan kaçmıyor. Yol kenarlarında posta kutularına benzeyen kutular var, içlerinde resimler bulunuyor. Batumlu Aziz kardeşime bunların ne olduğunu sorduğumda burada kaza yapan ölen yada yaralanan kişilerin ruhları için aileleri tarafından yapılan küçük anıtlar diyerek sorumu cevaplıyor.
Batum ve köylerinin güzelliklerini yazmaya bence kalemler yeterli değil. Manzara harika, nehirler, vadiler, ormanlar, tarihi köprüler, kale kalıntıları, ahşap işlemleri tarihi camiler……
Deniz seviyesinden 2025 metre yüksekte meşhur Beşumi yaylasını görme imkanı da buldum. Şöförümüz müftü Arslan Hoca’nın kulaklarını buradan çınlatmak istiyorum. Arslan Hoca’nın muhakkak ralli yarışlarına katılması lazım. Aslında Arslan Hoca kendisini bölge Müslümanlarının irşadına adamış samimi Müslüman, gece gündüz demeden Müslüman halkın dinini en iyi şekilde öğrenmesi için çalışıyor. Hulo kasaba merkezinde bir camii ile üç katlı bir kuran kursu var. Ayrıca caminin yanında eski beylere ait olduğu söylenen bir mezarlık ta var. (Bu mezarlık ülkemizde aile fertlerinin bulunduğu Himşiaşvili/Hamşizade ailesine mensup, muhtemelen camide Osmanlı döneminde bu aile tarafından yaptırılmış). Ayrıca kasaba merkezinde bir kilise var, yeni bir kilise inşaatına da başlanmış. Beşumi Yaylasına giderken yolumuz üzerinde gördüğüm köylerden Ğurta, Beğlet, Riket, Danisparauli, Paksadze köylerinin isimlerini hatırlıyabiliyorum. Yönetim kurulu üyemiz Amasyalı Osman Epçim Bey’in ataları da Ğurta köyünden muhacir olmuşlar, rehberimiz Ğurta köyünü gösterince hemen aklıma Osman Bey geldi.
(Hulo Merkez Camii)
(Hulo Müftüsü Aslan Abaşidze ve doktor Şeyhmuz Bey)
Beşumi’ye aslında yayla demekten ziyade bir kasaba demek gerekiyor. Her yıl Ağustos ayında Şuantoba şenlikleri düzenleniyor. Yaylada binlerce hane, dükkan ve ayrıca ahşap bir camii bulunuyor. Camiinin müezzinlerinden olan yaşlı Muhammed Dede’nin evinde iftarımızı açıyoruz. Tekrar Batum’a dönüyoruz, doktorlarımızı Türkiye’ye uğurladıktan sonra ben birkaç gün daha kaldım daha doğrusu Batum’dan ayrılamadım. 800 çocuğumuzun sünnetinin gerçekleştirildiği geniş çaplı bu organizasyon Batum’un ilklerinden.
(Beşumi Yaylası)
(Muhammed Dede)
Kırım Harbi sonrasında Batum’a Abaza muhacirleri yerleştirilmiş ve bunlara oluşturulan mahallelere Nuriye, İcadiye gibi isimler verilmiş. Abaza muhacirlerin bir kısmı 93 harbinde Batumlu Gürcülerle birlikte göç etmiş bir kısmı da kalmış. Abaza mahallesinde bulunan bir mezarlığı ziyaret ettim. Burada sonradan tadilat edilerek ibadete açılan bir cami de var. Mezarların hemen hemen hepsinde ölen kişilerin resimleri var, üzerlerindeki yazılar gürcü ve rus harfleriyle yazılmış. İki tane Osmanlıca kitabeli mezar taşı da vardı.
(Abazalar Mezarlığı)
Batum’da görebileceğiniz birkaç tane müze var. Acara devlet müzesi, etnografya müzesi, Mehmet Abaşidze Müzesi gibi. Bu müzelerde geleneksel sanatlardan tarihi resimlere, arşiv belgelerine rastlıyorsunuz.
Ben yine Batum merkezden ayrılarak köylere gitmeyi tercih ediyorum. Prof Dr. Şuşana Putkaradze ile birlikte Nigiazaul köyü Himşiaşvili müzesinden başladığımız program Lomanauri köyünde nihayet buluyor. Öncelikli olarak Nigazauli köyünde tarihi bir cami, bir medrese ve Himşiaşvili müzesi yer alıyor. Müzede bölge tarihiyle ilgili resimler ve özellikle de Hamşizadelere ait aile resimleri bulunmakta. Ayrıca bu köyde Hamşizade Selim Paşa’ya ait bir kalenin duvarları bulunmakta. Bu köyün bizim tarihimiz açısından bir önemi daha var. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Batum milletvekili olarak görev yapan Ali Rıza Acara bu köyde doğmuş. Köyde Ali Rıza Acara’nın akrabaları ile tanışma imkanı buldum.
(Müze Müdürü Elizbar Himşiaşvili ve İskender Nadiradze)
(Nigazauli Köyü, medrese ve kaleye gelen yol)
Buradan hareketle Shalta köyünde bulunan tarihi Hamşizade Şerif Paşa’nın köşküne gidiyoruz. Şoförümüz üniversite yıllarından arkadaşım olan kıymetli dostum İskender Nadiradze. Köşk günümüzde Şerif Paşa müzesi olarak hizmet veriyor. Müzede paşa’ya ait resimler ve ev eşyaları bulunuyor, müzedeki resimlerin büyük kısmı Türkiye’de yaşayan Şerif Paşa’nın torunlarından Melahat Hanım tarafından bağışlanmış. Müze müdürü ve çalışanları bölge tarihi ve müze hakkında bilgi veriyorlar. Karşılıklı bilgi alışverişinde bulunduk. Osmanlı Gürcüleri kitabımızdan istediler, bir sonraki gelişimizde getireceğim dediğimde unutmayasın ihtarını yapıyorlar. (Sözümü tutarak eylül ayında ki Batum ziyaretimde kendilerine kitabımızdan getirdim)
(Prof.Dr. Şuşana Putkardze ve Shalta Müzesi görevlileri)
(Lomanauri Köyü Putkaradzelerin Evi)
Çok istememize rağmen bölge alimlerinden olan ve Türkiye’de torunları bulunan God Molla’nın mezarını zamanımızın darlığı nedeniyle ziyaret edemedik. Tshalta’dan sonraki durağımız ise Şuşana Hanım’ın doğduğu köy olan Lomanauri köyü oldu. Bu köy’de Putkaradze ailesinin evinde misafir olduk. Hem burada hem de diğer köylerde misafire büyük önem veriyorlar. Misafire verilen değer ve hürmete maalesef artık bizim köylerimizde rastlayamıyoruz, umarım bu adetlerini hiç unutmazlar. Lomanauri köyünde tarihi ahşap bir cami var. Batum şehir merkezinde ezan aşikar okunmuyor iken köylerde ezan minarelerden aşikare okunabiliyor. İftar akşam namazı kılındıktan sonra yapılıyor, önce namaz sonra yemek. İftar sofrasında yok yok, kaymak, eritilmiş peynir borano, bişi, bol kinzili sebze yemekleri…… Yemek sonrası yapılan sohbetler 84 yaşında akordion ustası Şeker Nene’nin bizim şerefimize verdiği mini konserle son buluyor. Misafirperverlikleri dolayısı ile herkese çok teşekkür ediyorum.
(Lomanauri Köyü Putkaradzelerin Evi)
Murat Kasap
Okunma: 2309