Türkiye ve Gürcistan dost ve müttefik ülkelerdir. Türk Gürcü dostluğu kadim bir dostluğa dayanmaktadır. Özellikle Sovyet döneminin tüm menfi politikalarına rağmen iki toplum arasındaki dostane bakış açısı devam etmiştir. 1918 senesinde Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan tarafından kurulan Maveray-ı Kafkasya Fedaretif Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan ülke Osmanlı Türkiyesi olmuştur.26 Mayıs 1918’de Gürcistan bağımsızlığını ilan etti. 1920’de Gürcistan Ankara’ya bir sefir göndererek Türkiye ile ilişkilerini dostane bir şekle sokmuştur. Gürcistan 1921’de Kızıl Ordu tarafından işgal edildi. Bu olay üzerine Demokratik Gürcistan yöneticilerinin bir kısmı Türkiye’ye geldi ve buradan da Avrupa’ya geçti. 1990 yılı başından itibaren Gürcistan’da güçlü bir bağımsızlık hareketi başlamıştır. SSCB’nin dağılması üzerine, Gürcistan Yüksek Sovyet’ince 1921 Gürcistan-SSCB Anlaşması ile 1922 Birlik Antlaşmasının geçersizliğini ilan eden kararlar alındı ve 9 Mart 1990’da egemenlik ilan edildi. 31 Mart 1991’de Gürcistan’da referanduma gidildi. ve 9 Nisan 1991 tarihinde Gürcistan bağımsızlık deklarasyonu kabul edildi. Türkiye 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasının hemen ardından Gürcistan’ın bağımsızlığını tanıdı ve egemenliğini, siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü destekledi. Bu ülke ile yakın ortaklıklar tesis etti. Günümüzde Türk-Gürcü ilişkilerine ve dostluğuna işaret eden bir çok yazı kaleme alınmaktadır.
Bu yazımızda Türk-Gürcü dostluğunu vurgulayan, Gürcülerin Rus hâkimiyeti dönemini anlatan bir esere yer vereceğiz. 1922 senesinde Osmanlıca olarak kaleme alınan bu eserin yazarı Kartveli’dir. (Bu muhtemelen yazarın asıl ismi olmayıp, kendisi gürcü olması nedeniyle Kartveli(Gürcü) adını kullanmayı tercih etmiş olmalıdır) Eserin adı Türkiye ve Gürcistan olup, içinde Gürcü Tarihine Bakış, Türkiye’de Gürcüler, Gürcistan ve Komşuları, Rusya ve Şark Memleketleri, Rus Boyunduruğu, Tarihten Alınacak İbret Dersleri gibi küçükbaşlıklara ayrılmıştır. Bu eser 15 sayfa olup Ali Şükrü Matbaasında basılmıştır. Bizde bu eseri günümüz Türkçesine sadeleştirip sizlerle paylaşmayı uygun gördük.
TÜRKİYE VE GÜRCİSTAN
Gürcü Tarihine Bir Nazar – Türkiye’de Gürcüler –
Gürcistan ve Komşuları – Rusya ve Şark Memleketleri –
Rus Boyunduruğu- Tarihten Alınacak İbret Dersleri
Muharriri: Kartveli
Ali Şükri Matbaası
Bab-ı Ali Cağaloğlu Yokuşu
1922
TÜRKİYE ve GÜRCİSTAN
Gürcüler ve Türkler uzun asırlardır komşu olmamıza rağmen birbirimizi henüz layıkıyla tanıyamamış ve anlayamamışızdır. Milletimiz arasında asırlardan beri gelen tarihi dostane ilişkilere rağmen birbirimizle yakından anlaşma fırsatı bulamamış ve hedeflerimizi ve milli gayelerimizi öğretememişizdir. Bizleri birbirimize yaklaştıran ve ortak bir hareket zemini oluşturmamız gerektiren menfaatlerimiz karşısında nasıl hareket etmemizi gerektiren çeşitli meseleler vardır. Onun için bizde naçizane kalemimizle bu yönleri basit bir surette anlatarak bu alandaki boşluğu doldurmaya çalışacağız.
Önceden var olan bazı yanlış anlaşılmaları düzeltmek menfaatimize olduğundan bu amaçla kıymetli Türk okuyucularına Gürcülerin gerçek düşüncelerini ve dört tarafı İslam unsurlarıyla çevrili olan küçük Gürcistan’ın milli siyasetine ait bazı esas bilgileri vermeye faydalı bulduk. Çünkü Gürcistan’ın yükselmesi ve gelişmesi, çevrili olduğu çeşitli İslam milletleriyle samimi ve dostane ilişkiler oluşturmasına ve bu ilişkileri devam ettirmesine bağlıdır.
GÜRCÜ TARİHİNE BİR BAKIŞ
Gürcistan eski bir medeniyete sahip bir ülkedir. Gürcü unsuru çok eski ve önce olup, tarihten önce bulundukları Asya dağlarından batıya doğru gelip Keldani bölgesini ve sınırlarını aşarak Karadeniz sahillerine kadar gelmiş ve burada yerleşerek Kafkas dağ silsilesinin güney kısmında devlet oluşturmuştur. Bu tarihten itibaren Gürcüler için yeni tarih başlıyor. Bir çok küçük kavim gibi Gürcüler de çok sayıda felaket ve musibetlere uğramış, çok sayıda kurban vermiş olduğundan bu günkü Gürcistan’ın nüfusu yalnızca üç milyon kadardır. Karadeniz sahilinden Kafkasya dağ silsilesine kadar olan bir arazide bulunan Gürcistan, Güney Kafkasya’nın tüm batı kısmını da kaplamaktadır. Gürcistan coğrafi yapısı ve yüzey şekilleri dolayısı ile arazinin ormanlık ve sahil kısmıyla Türkiye ile komşudur. Başkenti Tiflis Mtkvari yani Kura nehri üzerinde kurulmuştur Milattan sonra 4. asırda Gürcü Kralı Corci tarafından kurulan bu şehir Gürcistan’ın başlıca siyası, ictimai ve kültür merkezidir. Rus hâkimiyeti döneminde de Kafkasya Genel Vilayetinin yönetim merkezi idi. Gürcü milleti 2000 seneyi aşan bir süredir bağımsız devlet kurmuştur. Gürcülerin kültür ve edebiyatları, çok erken dönemden Hıristiyanlığı kabul etmelerine rağmen Asya’nın Müslüman kavimleriyle benzerlik gösterir. Gürcücede çok sayıda Türkçe, Arapça ve Farsça kelimeler bulunduğu gibi, Gürcü edebiyatı, örf, adet ve milli ananelerinde bahsedilen milletlerin tesirleri olmuştur. Eski Gürcü edebiyatı Arap, İran ve diğer İslam milletlerinin yazar ve şairlerinin eserlerinin tercüme edilmesi ile zenginleşmiştir. Örneğin “Kaplan Postuna Bürünmüş İnsan” adındaki Gürcü milli eseri bu beyandadır.
Bahsedilen eser milattan sonra 12. yüzyılda yazılmış olup, konusu doğrudan doğruya arap edebiyatından alınmıştır. İlk mısrası bile Hak tarafından takdis edilen Arabistan Kralı Rüsteveran diye başlıyor. Gürcü tarihi çoğunlukla küçük milletlerde olduğu gibi bir taraftan zaferler, diğer taraftan ise istila ve mağlubiyet olayları gibi milletin şahit olduğu olaylarla doludur. 11. ve 12. asırlar boyunca geçen günler memleketin en müreffeh zamanlarını oluşturur. Gürcü krallarından Yenileyici Davit ile Kraliçe Tamara’nın dönemlerinde Gürcistan siyasi açıdan en uç noktaya yükselmişti.
Kraliçe Tamara memleketin yükselmesine önem vermiş, çeşitli köprüler ve yollar yaptırmış ve her biri birer sanat şaheseri olan güzel eserler meydana getirmişti. Velhasıl bahsedilen bu asırda memleket bir yükselme yoluna girmişti. 13. ve 14. asırlar boyunca ülkede dağılmalar baş gösterdi ve küçük küçük devletler kuruldu. Memleketin siyasi açıdan zayıf düşmesine de bu durum sebep olmuştur. O dönemlerde Gürcistan, komşuları Türkiye ve İran ile sürekli ilişki halinde idi. Komşular arasında meydana gelen muharebelerini yazan tarih, aynı milletler arasında genellikle hakim olan dostluk ve anlaşma bağlarını da ikna edici deliller ile açıklıyor.
TÜRKİYE’DE GÜRCÜLER
Gürcü kralları ve hanedan üyeleri daima İstanbul, Trabzon ve diğer Türk şehirlerinde kendilerine bir yer bulmuşlar ve hüsnü kabul görmüştürler. Hatta bazıları bu şehirlerde gömülüdür. Gürcülerin bir kısmı da Türklerin yönetiminde İslamiyeti kabul etmişlerdir.
Bu hususta Gürcülerin komşuları olan Türklere karşı din ve mezhep konusunda geniş bir bakış açısıyla baktıklarını gösterir. Kendimizi övmüş gibi anlaşılmak istenmeyiz ama söz arasında şunu da belirtmek isteriz ki yabancı milletler gibi eskiden beri Gürcistan ile yakından teması olan Türkler’de, zeki, inatçı, cesur ve mesut zamanlarda olduğu gibi felaket ve musibet günlerinde, harp ve sulh zamanlarda aynı his ve fikirlere sahip cesur ve engin gönüllü olma özelliklerine sahip Gürcülere daima muhabbet beslerler ve takdir ederlerdi. Gürcüler daima komşularının muhabbet ve teveccühlerine mazhar olmuşlardır. Bazı olaylar sonrasında kurtuluş olarak Türkiye ve İran’a gitmiş olan Gürcüler de gittikleri yerlerde içlerinden çok sayıda büyük siyasi adam yetişmiş ve memlekete hizmet etmiştir. Türkiye’de Gürcüler’den mülki ve askeri birçok memur ve devlet adamı çıkmış ve güzel hizmetleriyle memleketin gidişatını yönlendirmeye muvaffak olmuşlardır. Çalışkanlıkları, gayret, sadakat ve dikkatli çalışmaları sayesinde Gürcülerin burada da milletimizin kabiliyet v fıtratlarının güzel örneğini göstermiş olduklarını görmekle övünç duymaktayız. Bazı olayların etkisinde kalarak biz Gürcüler ve Türklerin birbirimizden uzaklaşmış ve şimdiye kadar anlaşamamış olmamızı gerçekten esefle karşılanmalıdır.
Sürekli iç mücadeleler ve dış harpler yüzünden kuvvetsiz hale gelen Gürcistan 18. asrın sonlarına doğru Rusya himayesini kabul etmek zorunda kaldı. Hâlbuki Gürcüler, Ruslarla dindaş bulunmalarına güvenerek samimi bir dostlukla Rusya himayesine tamamıyla aldanmışlardı. 1783 tarihinde Gürcü Kralı Herakliyüs ile Rusya İmparotoriçesi İkini Katerina arasında imzalanan ve Gürcistan’ın bağımsızlığını tanıma şartı ile Rusya’nın menfaati de bulunmasını içeren anlaşma hükümleri Rusya tarafından ihlal edildi, Petersburg yöneticileri anlaşmaya yırtmakta gecikmediler. Ve Çar Birinci Aleksandr, Gürcistan’ı bir Rus eyaleti haline getirdi. Gürcü Kraliyet ailesinden ve Rusya’nın istilasına karşı durma cesaretini gösteren bazı Gürcüler topluca Rusya içlerine sürüldü, bir kısmı da idam edildi.
RUSYA VE ŞARK MEMLEKETLERİ
İşte bu tarihten itibaren yalnız Gürcistan için değil aynı zamanda diğer doğu ülkeleri için yeni bir dönem başlıyordu. Doğu halkı Rusya komşuluğunun ne demek olduğunu ve başlarına gelecek tehlikeyi önceden göremeyip, aralarında bir sıkı bir birleşme basiretini gösteremediler ve bu anlaşamama kendilerine çok pahal oldu. Gürcistan coğrafi ve fiziki yapısı sayesinde bir müstahkem kaleyi andırır. Bazı askeri dehaların görüşlerine göre ıssız ve geniş dağlar ile çevrili olan Gürcistan geçmişte olduğu gibi önemli bir askeri sevk noktasıdır. Rusya bu ülkeye yerleşmeye muvaffak olmakla Türkiye ve diğer komşularına karşı daimi bir tehdit oldu.
Ankara ile Moskova arasında geçici bir anlaşma olmasına rağmen, henüz husumet meydana gelmemiş, bütün heyetle boy göstermiştir. Çok yakın bir gelecekte bahsedilen sebepler bütün doğu milletleri ve özellikle Türkiye genel siyasetinin ana hattını oluşturacağı görünmektedir. Doğu memleketlerinden birini oluşturan Gürcistan, yabancı boyunduruğunun ne olduğunu çok iyi tatmıştır. 120 sene devam eden esaret hayatı boyunca ülkede Rusya İmparatorluğuna karşı çeşitli isyan ve başkaldırmalar meydana gelmiştir. Başlıca isyan hareketi olan bölgeler aşağıdadır.
1804–1805 tarihlerinde dağlık bölge, 1812’de Kadan, 1847’de Guria ve İmereti ve en sonunda tüm Gürcistan isyan ve bağımsızlık hareketleri içinde çalkalanmıştır. Maalesef bu başkaldırmalar her seferinde Rus süngüleri ile bastırılıyordu.
Bağımsızlık hareketlerine katılan birçok kahraman Türkiye’ye iltica etmek suretiyle kurtuldular. O kahramanların torunları da bu gün Türkiye’nin misafirperverliği altında yaşamaktadırlar. İsyan hareketleri sonrasında Rusya, Gürcü dilini ortadan kaldırma çarelerine başladı. Milli okullarını kapattı, Gürcü kilisesini ortadan kaldırdı. Rusya bununla bütün gürcüleri mahf etmek istediği için çok kısa zaman içinde Gürcü milli hazinesine de el koydu. Kilise ve manastırlarda bulunan kıymetli eşyaları söküp aldılar. Velhasıl asırlardan beri oluşmuş olan milli servetten bir şey bırakmadılar.
Devam edecek......
Okunma: 934